Allah'in Varliği Ve Kainat

ALLAH'IN VARLIĞI VE KAİNAT

İnsan sevdiğinin her zaman, her yerde iyi olmasını ister. Onların iyi olmasıyla mutlu olur. Sevgi, her şeydir. Kainat sevgi üzerine kurulmuştur. Kutsi hadiste Rabbimiz : “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmekliği sevdim. Alemleri yarattım. Yani süslü, sanatlı, güzel ve mükemmel olan her şeyi yarattım ki onlarda kendi güzelliğimi, mükemmelliğimi göreyim ve göstereyim diye.” buyuruyor. Evet kainatın yaratılış hikmeti Rabbimizin kendi güzelliğini ve mükemmelliğini görmek ve göstermek istemesidir. Bunun içindir ki, bir meydan, bir sergi açmıştır. Elbet boşuna değil. “Galu Bela”da denilen yerde “ruhlar aleminde” bütün ruhlara : “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusu karşılığında bütün ruhlar olarak biz: "Evet Ya Rabbi, sen bizim Rabbimizsin.” dedik.


Çünkü ruhlar ondan bir parçadır. O güzel ve mükemmel olan zattan ayrılma sancısıyla ve tekrar Allah’a kavuşma, O’nun sonsuz güzelliklerine ulaşma aşkı ve şevkiyle “Evet” dediler! Rabbimiz de sözümüze sadık olup olmadığımızı denemek için bu dünya meydanını yarattı. “Gerçekten sözünüzde sadık mısınız, değil misiniz? Ben bir meydan açacağım, Size beni anlatan her şeyi yaratacağım Her şey beni gösteren bir ayna olacak. Dahası Peygamberlerle sizlere Rab olduğumu tanıtacağım, bakalım görebilecek, düşünüp doğru yolu bulabilecek misiniz?” diyerek şu imtihan dünyasını açtı. Merhameti sonsuz olan Rabbimiz doğru yolu hatırlatan 124 bin Peygamber gönderdi. Dahası 124 milyon enbiya, evliya gönderdi. Hiç kimse yoktur ki, kendisine doğru yolu gösteren birisi gelmiş olmasın. Herkese düşünüp kendindeki duygu ve latifeleri, yetenekleri tartıp doğruyu bulsun diye bir uyarıcı gönderdi. Kainattaki her hadise zaten uyarıcı idi. Güzel - Mükemmel olan her şey hal dili ile zaten sanatkarını gösteriyor “Allah!” diyordu. Peygamberimiz diyor ki: Benden sonra Peygamber gelmeyecektir; ama her yüzyılda doğruyu gösteren bir müceddid (Alim, dini ihya edici) gelecektir. Onlara uyun.


Evet her asırda bir alim gelmiştir. Belki devrinde anlaşılamamış kimisi. Bu müceddidlerden dört tanesi devirlerinde büyük büyük çığir açmıştır. Birincisi, İmam - ı Gazali; ikincisi, İmam - ı Rabbani. Biri, Yunan Felsefesinin dini itikadı zayıflattığı devirde gelmiş, biri de Hindistan civarında küfrün yeniden canlandığı devirde (Budizm) gelmiştir. Üçüncüsü, Mevlana Celalettin-i Rumi’dir. Son müceddid de yirminci yüzyılda gelen “İman Hakikatlerinin her birini korkmadan haykırıp iki kere iki dört eder derecesinde ispat eden Bediüzzaman Said Nursi’dir.” Tabii bunlar haricinde her yüzyıla gelen alimler de vardır.


“Allah’ın dinine yardım edin ki, Allah da size yardım etsin ve ayağınızı kaydırmasın.” ayeti doğrultusunda her biri Allah’ı (c.c) yüceltmek, imanı, ahlakı yeniden canlandırmak için gelmiştir. 20. yy.da Bediüzzaman herkesin dindar olmaktan korktuğu devirde imanî meseleleri korkmadan haykıran bir zattır. Batıdan gelen ilim ve teknikle yapılan küfre karşı Allah’ımızı, Haşri (Ahireti), Peygamberimizi v.s çok güzel ispat etmiştir. “Ben 19. asırda geldim, 20. ve 21. asırdakilere sesleniyorum.” diyerek zamanında gelenlere “Mezara gidecekler çekilin, yeni nesil gelsin.” demiştir. Ve hakikatleri şöyle anlatmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder