EFENDİMİZ ALEYHİSSELAMIN SON ANLARI

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)in son sözü, "namaz" oldu...


Resul-i Ekrem’in (sallallahu aleyhi ve sellem) vefat edeceği gün sabah vakti,

kendisinde bir hafiflik görüldü.

Yanındakiler sevinerek, iyidir diye ayrılıp işlerine gittiler.

Yanında yalnız kadınlar kaldı.

Böyle ümitle ferahlık arasında iken Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem);

– Kadınlar çıksın, bu melek yanıma girmek istiyor, dedi.


Herkes çıktı, yalnız Hz. Aişe kalmıştı.

Resul-i Ekrem’in (sallallahu aleyhi ve sellem) başı onun kucağındaydı.

Meleği karşılamak üzere Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)oturdu.

O da evin bir köşesine çekilmişti.


Bir müddet melekle konuştuktan sonra tekrar Âişe Validemizi çağırdı ve başını onun kucağına koydu. Kadınlara da içeri girmelerini söyledi. Hz. Aişe, Resul-i Ekrem’e (sallallahu aleyhi ve sellem);


– Bu melek, Hz. Cebrail (aleyhisselam)a benzemiyordu, dedi.


Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:


– Evet, ya Aişe, bu, ölüm meleği idi.

Bana geldi ve “Allahu Teâlâ beni sana gönderdi ve iznin olmadan yanına girmememi emretti.

İzin vermezsen geri dönerim, izin verirsen girerim.

Ve yine sen müsaade etmeden ruhunu almamamı bana emretti.

Emrin nedir?” diye sordu.

Ben de kendisine “Cebrail gelinceye kadar benden uzaklaş” dedim.

İşte şimdi Cebrail’in gelme saatidir.


Hz. Aişe (r.a.) bunun üzerine, “Ne bir fikir yürütecek ne de bir cevaba muktedir olacak durumda idik.

Büyük bir felâketle karşılaşmış olarak dehşet içinde kaldık.

İşin önemine binaen kimsenin ağzından ses çıkmıyor, ehl-i beyt dehşet içinde bekliyordu.

Tam bu sırada Hz. Cebrail’in (aleyhisselam) kapıya geldiğini anladım. Selâm verdi, kadınlar çıktı.

Hz. Cebrail (aleyhisselam) girdi ve Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) e:


– Allah Teâlâ’nın sana selâmı vardır, kendini nasıl bulduğunu sana soruyor.

Şüphesiz O, senin nasıl olduğunu daha iyi bilir,

ancak senin kerem ve şerefini artırmayı ve ümmetin arasında örnek olmayı kast etmiştir, dedi.


Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)


– Kendimi sancılar içinde buluyorum, dedi. Hz. Cebrail de (aleyhisselam):


– Sana müjde olsun! Allah Teâlâ seni vaat ettiği mevkilere yükseltmek için bu acı ve sancıları sana vermiştir, dedi.

Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem);


– Ey Cebrail, ölüm meleği yanıma girmek için izin istedi, dedi ve olayı anlattı.

Hz. Cebrail (aleyhisselam):


– Ya Resulallah, Rabbin sana müştaktır, senden başka hiç kimseden böyle bir müsaade istememiş ve istemeyecektir.

Allah Teâlâ böylece senin şerefini tamamlamak istiyor, dedi.

Resul-i Ekrem(sallallahu aleyhi ve sellem) :


– O hâlde Azrail gelinceye kadar ayrılma, dedi.

Kadınların içeri girmesine izin verildi. Resul-i Ekrem, Hz. Fâtıma’ya:


— Yaklaş, diye buyurdu. Hz. Fatıma Resul-ü Ekrem’e doğru eğildi.

Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ona gizlice bir şeyler söyledi ve gözleri yaşlı olarak başını kaldırdı. Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) tekrar Hz. Fatıma’ya:


– Yaklaş, diye buyurdu. Bu defa da kulağına bir şeyler fısıldadı ve Hz. Fatıma (r.a.) gülümseyerek başını kaldırdı.


Tabii bu durum, Hz. Aişe başta olmak üzere odadaki kadınları meraklandırdı.

Hz. Aişe (r.a.) sonra bir fırsatında Hz. Fatıma’ya bu durumu sordu. O da:


– Birinci seferinde Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) bana, “Ben bugün ölüyorum” diye buyurdu ve ona ağladım.

İkinci seferinde, “Ben Allah’a dua ettim; ehl-i beytimden ilk olarak seni bana ulaştırmasını ve seni benimle bir arada bulundurmasını istedim” şeklinde buyurdu, buna da güldüm, dedi v

e oğullarını kendisine çekerek başlarını kokladı.


Tam bu sırada ölüm meleği geldi, selâm verdi ve içeri girmek için izin istedi.

İzin verildi, içeri girdi ve:


– Ya Muhammed, ne emrediyorsun, diye sordu. Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)


– Şu anda beni Rabbime ulaştır, buyurdu.

Hz. Azrail de (a.s.):


– Olur, seni bugün Rabbine ulaştırırım, çünkü Rabbin sana müştaktır.

Senin dışında hiç kimse hakkında böyle bir tereddüde meydan vermedi.

Senden başka kimseden izin almamı emretmedi.

Fakat senin saatin yakındır, dedi ve ayrıldı.

Bu sırada Hz. Cebrail (a.s.) gelerek selâm verdi ve:


– Vahiy dürüldüğü gibi dünya da benim için dürülmüş oldu.

Artık ne dünyanın bende bir ihtiyacı ve ne de benim dünyada bir ihtiyacım kaldı.

Bu, benim yeryüzüne son inişimdir, dedi.


Kimsenin ses çıkaracak durumu yoktu.

Hz. Aişe, Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) mübarek başını göğsü arasına aldı ve Efendimiz(sallallahu aleyhi ve sellem)'in göğsünü tuttu.

Bu sırada Efendimiz kısa bir baygınlık geçirdi.

Sonra alnından inci tanesi gibi terler akmaya başladı.

Hz. Aişe terini sildi ve şöyle dedi:


– Böyle güzel koku hiç almış değilim. Sonra ayılınca:


– Anam babam sana feda olsun, bu terler ne idi, dedi.

Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)


– Mü’minin ruhu ter ile, kâfirin ruhu ise merkebin canı gibi ağız ve burun deliklerinden çıkar, buyurdu.

İşte ancak o zaman Hz. Aişe ve yanındaki kadınların aklı başına gelmişti,

korku dolu bir halde hemen erkekleri çağırdılar.


İlk gelen erkek, Hz. Aişe’nin babasının ona gönderdiği, kardeşi Abdurrahman’dı.

Ne yazık ki o bile Resul-i Ekrem’in hayatına yetişememişti.

Allah Teâlâ, Cebrail ve Mikail’i görevlendirdiği için vazifeyi onlar üzerlerine almışlardı da hiçbir erkek ölümü ânında yanında bulunamamıştı.

Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)kendinden geçip baygınlık geçirdiği sırada da, sanki “Hangisini tercih ediyorsun?”

diye bir muhayyerlik içinde, “Hayır, Refik-i Â’lâ’yı istiyorum” buyurmuştu.

Dili açıldığı ve baygınlığı geçtiği vakit kadınlara döndü:


– Namaz, namaz;

zira siz namaza devam ettiğiniz müddetçe dine bağlısınız.

Onun için hepiniz namaza devam ediniz, buyurdu

ve “namaz, namaz” diye diye ruhunu teslim etti.





"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun."

(Tövbe, 119)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder